Sunday, January 18, 2009

Eurosonic Noorderslag festival 2009





Hollandanın kuzeyinde yapılan ve Avrupanın 35 ülkesinden gelen farklı grupların kendilerini kanıtlama firsatı bulduğu ve organizatör/müzikseverlerin yeni grupları keşfettiği bir Eurosonic festivalinde daha Groningendayım! Geçen sene Noorderslag festival olarak anılan festival, bu sene daha uluslararası olmaya karar verdiği icin adını ``Eurosonic Noorderslag festival`` olarak değiştirmiş. Ayrıca festival icin basılan derginin tümü de ingilizce! Festivale olan yoğun ilgiden dolayı tüm biletler 10 gün içinde tükenmiş ve kalacak yer bulmak bile imkansiz hale gelmiş. O yüzden bu sene geçen seneye göre daha zorlu bir festival oldu bizim için. Bunun yanısıra festival organizatörleri bu sene festivale katiıamayanları da düşünmüş ve 25 ülkede live streaming yapmaya karar vermişler.

Geçen sene başında bu festivalde keşfettiğimiz The Do, Lykke Li, Sonny J, Reverend and The Makers ve The Ting Tings 2008'ìn ilerleyen aylarında büyük bir başarı yakaladılar. Peki bu sene kimleri izledik, kimleri beğendik?

1. gün

Festival heyecanı ile birlikte hangi grupları izleyeceğimize karar verdik ve elimizde programla Groningen sokaklarına doğru yola koyulduk. İlk izlediğimiz grup Belçika'nın ünlü gruplarından biri Zita Swoon oldu. Her sene Eurosonic festivalinde Avrupa'dan bir ülke üzerine yoğunlaşılıyor ve bu sene de Belçika seçildiği için festivalde birçok Belçikalı grup vardı. Zita Swoon'a sadece 5 dakika baktıktan sonra Danimarkalı Vincent Van Go Go'ya bakmaya gittik. 5 kişiden oluşan bu grup aslında electro,pop ve reggae'nin tam bir mixiydi ancak bizi fazlaca tatmin etmedi. Burda da 2 şarkı izleyip başka bir mekana İngiliz grup The Jessie Rose Trip'i izlemeye gittik. Güzel tınıları olmasına rağmen vokalleri uymadığı için oturmamış bir grup. Ardından 2 kişiden oluşan Russian Red grubuna baktık. Bu grup tam bir soundtrack müzik havasındaydı, oldukça huzur verici ve dinlendirici bir müzikleri vardı.

Zaman zaman hollandalı grupları da bir şans vermek gerekir diyip Firefox AK adlı grubu izlemeye koştuk. Vokalin sesi Björk gibi oldukça güçlüydü, umarım yakında bu grubun adını daha çok duyarız. Firefox AK'den 2 şarkı dinledikten sonra İngiliz grup Lowline'ı izlemeye gittik. Maalesef herhangi bir İngiliz rock grubundan hiçbir farkları yoktu, bizi hayalkırıklığına uğrattılar. Ardından Wallis Bird'e bakmak için Vindicat'e gittik; ancak onlar Lowline'dan daha büyük bir hayalkırıklığı yarattılar. Ard arda yaşadığımız hayalkırıklıklarından sonra Belçikalı deneysel indie rock grubu Madensuyunu izledik;ancak kalabalıktan çok fazla birşey görmemiz mümkün olmadı. Bazen gruplar o kadar çok ilgi görüyolarki kapıda içeri girmeyi beklerken konseri kaçırıyorsunuz...Madensuyu da nerdeyse öyle bir konserdi bizim için. Bu gruplardan sonra benim festivaldeki favorilerim arasına giren İrlandalı grup Fight Like Apes'i izledik. Deneysel rock yapan 4 kişilik bu grubun sahne performansları o kadar iyiydi ki sıkılmaya vakit bulamadık! Gerçekten grubun tüm üyeleri birbirinden tatlı, birbirinden yeteneklilerdi. Bu sene patlayacağını düşündüğüm gruplar arasındalar kesinlikle.Ardından İngiliz electro rock grubu Esser'i izledik. Esser'i izlemek oldukça eğlenceliydi, onlar da favorilerim arasında!

Esser'den sonra başka bir İngiliz grup Micachu & the Shapes'i izledik. Grup 3 gençten oluşan, tamamen deneysel müzik yapan bir topluluk. Genç yaşlarına göre grup üyeleri oldukça başarılı; ancak grubun parlaması için biraz daha zaman gerekiyor gibi. Gecenin son izleyebildiğim grubu İngiliz grup White Lies oldu. Aslında bu yaz kendilerini Lowlands festivalinde izlemiştim ve pek tatmin olmamıştım; ancak yeni gruplara 2. kez şans tanımam gerektiğimi öğrenmiş oldum; çünkü kendileri tarzlarında büyük bir değişim yapmışlar ve Editors olma yolunda büyük bir adım atmışlar. Bu yaz kendilerini birçok festivalde göreceğiz gibi gözüküyor.



Tüm koşuşturmacalarımızdan sonra bir gecede 13 grup görmeyi başardık! Ne yalan söyleyelim, o soğukta o kadar fazla izlemem gerçekten bir başarı.

2.gün

2.gün hasta olmaya başladığım için üzerimde bir halsizlik vardı...Yine de müzik aşkı ve yeni grupları keşfedecek olmanın verdiği heyecanla kendimizi yeniden soğuk Groningen sokaklarında bulduk. İlk gittiğimiz konser Nouvelle Vague tadında coverlar yapan Fransız grup Hollywood,Mon Amour'du. Kate Moss'a benzeyen bir vokalleriyle güzel coverları olduğu için önümüzdeki aylarda adlarını daha çok duyabiliriz. Diğer 2 fransız grup Hindi Zahra ve Melissa Laveux ise favorilerimden olmamakla beraber tatmin edici konserler veriyorlardı. Fransız gruplardan sonra İngiliz grup I Blame Coco'yu izledik. Bu grubun özelliği grubun vokal'inin ünlü sanatçı Sting'in kızı olmasıydı. Zaten kendisini dinlediğiniz zaman sesinden ve şarkılardan da kendisindeki Sting stili açıkca belli oluyordu. Daha 17 yaşında olmasına rağmen gelecek vaad eden bir kız bu. Takip etmenizi şiddetle öneriyorum. I Blame Coco'dan sonra 6 kişiden oluşan, reggae/pop/electro'yu başarılı bir şekilde harmanlayan boyband Kid British'i izledik. Umarım bu yaz Türkiye'de kendilerini izleyebiliriz. Kid British'ten sonra Fransız grup Birdy Nam Nam'ın konserine gittik. Grup 4 DJ'den oluşuyor ve şimdiye kadar adlarını hiç duymamış olmamıza rağmen oldukça başarılı bir grup! Justice ve Daft Punk'ın güzel bir karışımı diyebiliriz kendilerine. Burdan çıkıp festivaldeki favori gruplarımdan biri olan İngiliz grup Mongrel'e gittik. Mongrel 6 kişiden oluşan ve politik şarkı sözleriyle tanınan bir İngiliz grubu ve sahne performansları da fazlasıyla etkileyici. Grubun bu sene içinde büyük başarı elde edeceğine inanıyorum.

Festivaldeki 2.gün benim için maalesef biraz erken geldi. Simplon'da Norveçli grup The New Wine'ı izlerken baş ağrısı ve boğaz ağrısı benim için festivalin sonu anlamına geldi.

Genel olarak festivale baktığımda geçen seneye göre beni daha az etkileyen grup oldu; ancak geçen seneye göre festivale ilgi çok daha fazlaydı. 2 gecede toplam 21 grup izleyebildim. Festivaldeki favorilerim: Kid British, Esser, Mongrel, Fight Like Apes ve Birdy Nam Nam.