Sunday, February 22, 2009

N.A.S.A - The Spirit of Apollo




Bugünlerde yeni gözdelerimden biri de N.A.S.A. (North America South America) grubu. Hiphop'a oldukça funky yorumlamış olan Squeak E. Clean ve DJ Zegon 6 yıldır üzerinde çalıştıkları bu albümde Tom Waits, M.I.A, Kanye West, Lykke Li, David Bryne gibi birçok ünlü sanatçıyla çalışmışlar. Bu gruba kulak verin!

Rapidshare link:

http://rapidshare.com/files/199406926/NAS-TSpirOApo.rar


Myspace link:

http://www.myspace.com/nasa

!f Istanbul'a Veda ederken...




Bir !F İstanbul'u daha geride bırakıyoruz. Arkadaşların gönderdiği uzun favori film listelerine rağmen ben bu sene ancak 3 film izleme fırsatı bulabildim. Bunlar Berlin Calling, Tokyo ve Deep Red'di... Deep Red'de çok sıkılmama rağmen filmin müziklerinin başarılı olması filme katlanmam için yetti : ) Berlin Calling ve Tokyo da fazlasıyla tatmin edici filmlerdi.

Dün !F'in Babylon'daki Rainbow partisine gittik.. Babylon,Babylon lounge ve üst kat'ın açıldığı gece o kadar kalabalıktı ki anlatamam! Demek ki daha fazla gökkuşağı partisi yapmak gerekiyormuş : )


Ps: Berlin Calling filminin soundtracklerine bayıldım! Paul Kalkbrenner'in ellerine sağlık derim.

http://rapidshare.com/files/151728279/Paul_Kalkbrenner_-_Berlin_Calling__Original_Sound_Track___BPC_185_.rar

Sunday, January 18, 2009

Eurosonic Noorderslag festival 2009





Hollandanın kuzeyinde yapılan ve Avrupanın 35 ülkesinden gelen farklı grupların kendilerini kanıtlama firsatı bulduğu ve organizatör/müzikseverlerin yeni grupları keşfettiği bir Eurosonic festivalinde daha Groningendayım! Geçen sene Noorderslag festival olarak anılan festival, bu sene daha uluslararası olmaya karar verdiği icin adını ``Eurosonic Noorderslag festival`` olarak değiştirmiş. Ayrıca festival icin basılan derginin tümü de ingilizce! Festivale olan yoğun ilgiden dolayı tüm biletler 10 gün içinde tükenmiş ve kalacak yer bulmak bile imkansiz hale gelmiş. O yüzden bu sene geçen seneye göre daha zorlu bir festival oldu bizim için. Bunun yanısıra festival organizatörleri bu sene festivale katiıamayanları da düşünmüş ve 25 ülkede live streaming yapmaya karar vermişler.

Geçen sene başında bu festivalde keşfettiğimiz The Do, Lykke Li, Sonny J, Reverend and The Makers ve The Ting Tings 2008'ìn ilerleyen aylarında büyük bir başarı yakaladılar. Peki bu sene kimleri izledik, kimleri beğendik?

1. gün

Festival heyecanı ile birlikte hangi grupları izleyeceğimize karar verdik ve elimizde programla Groningen sokaklarına doğru yola koyulduk. İlk izlediğimiz grup Belçika'nın ünlü gruplarından biri Zita Swoon oldu. Her sene Eurosonic festivalinde Avrupa'dan bir ülke üzerine yoğunlaşılıyor ve bu sene de Belçika seçildiği için festivalde birçok Belçikalı grup vardı. Zita Swoon'a sadece 5 dakika baktıktan sonra Danimarkalı Vincent Van Go Go'ya bakmaya gittik. 5 kişiden oluşan bu grup aslında electro,pop ve reggae'nin tam bir mixiydi ancak bizi fazlaca tatmin etmedi. Burda da 2 şarkı izleyip başka bir mekana İngiliz grup The Jessie Rose Trip'i izlemeye gittik. Güzel tınıları olmasına rağmen vokalleri uymadığı için oturmamış bir grup. Ardından 2 kişiden oluşan Russian Red grubuna baktık. Bu grup tam bir soundtrack müzik havasındaydı, oldukça huzur verici ve dinlendirici bir müzikleri vardı.

Zaman zaman hollandalı grupları da bir şans vermek gerekir diyip Firefox AK adlı grubu izlemeye koştuk. Vokalin sesi Björk gibi oldukça güçlüydü, umarım yakında bu grubun adını daha çok duyarız. Firefox AK'den 2 şarkı dinledikten sonra İngiliz grup Lowline'ı izlemeye gittik. Maalesef herhangi bir İngiliz rock grubundan hiçbir farkları yoktu, bizi hayalkırıklığına uğrattılar. Ardından Wallis Bird'e bakmak için Vindicat'e gittik; ancak onlar Lowline'dan daha büyük bir hayalkırıklığı yarattılar. Ard arda yaşadığımız hayalkırıklıklarından sonra Belçikalı deneysel indie rock grubu Madensuyunu izledik;ancak kalabalıktan çok fazla birşey görmemiz mümkün olmadı. Bazen gruplar o kadar çok ilgi görüyolarki kapıda içeri girmeyi beklerken konseri kaçırıyorsunuz...Madensuyu da nerdeyse öyle bir konserdi bizim için. Bu gruplardan sonra benim festivaldeki favorilerim arasına giren İrlandalı grup Fight Like Apes'i izledik. Deneysel rock yapan 4 kişilik bu grubun sahne performansları o kadar iyiydi ki sıkılmaya vakit bulamadık! Gerçekten grubun tüm üyeleri birbirinden tatlı, birbirinden yeteneklilerdi. Bu sene patlayacağını düşündüğüm gruplar arasındalar kesinlikle.Ardından İngiliz electro rock grubu Esser'i izledik. Esser'i izlemek oldukça eğlenceliydi, onlar da favorilerim arasında!

Esser'den sonra başka bir İngiliz grup Micachu & the Shapes'i izledik. Grup 3 gençten oluşan, tamamen deneysel müzik yapan bir topluluk. Genç yaşlarına göre grup üyeleri oldukça başarılı; ancak grubun parlaması için biraz daha zaman gerekiyor gibi. Gecenin son izleyebildiğim grubu İngiliz grup White Lies oldu. Aslında bu yaz kendilerini Lowlands festivalinde izlemiştim ve pek tatmin olmamıştım; ancak yeni gruplara 2. kez şans tanımam gerektiğimi öğrenmiş oldum; çünkü kendileri tarzlarında büyük bir değişim yapmışlar ve Editors olma yolunda büyük bir adım atmışlar. Bu yaz kendilerini birçok festivalde göreceğiz gibi gözüküyor.



Tüm koşuşturmacalarımızdan sonra bir gecede 13 grup görmeyi başardık! Ne yalan söyleyelim, o soğukta o kadar fazla izlemem gerçekten bir başarı.

2.gün

2.gün hasta olmaya başladığım için üzerimde bir halsizlik vardı...Yine de müzik aşkı ve yeni grupları keşfedecek olmanın verdiği heyecanla kendimizi yeniden soğuk Groningen sokaklarında bulduk. İlk gittiğimiz konser Nouvelle Vague tadında coverlar yapan Fransız grup Hollywood,Mon Amour'du. Kate Moss'a benzeyen bir vokalleriyle güzel coverları olduğu için önümüzdeki aylarda adlarını daha çok duyabiliriz. Diğer 2 fransız grup Hindi Zahra ve Melissa Laveux ise favorilerimden olmamakla beraber tatmin edici konserler veriyorlardı. Fransız gruplardan sonra İngiliz grup I Blame Coco'yu izledik. Bu grubun özelliği grubun vokal'inin ünlü sanatçı Sting'in kızı olmasıydı. Zaten kendisini dinlediğiniz zaman sesinden ve şarkılardan da kendisindeki Sting stili açıkca belli oluyordu. Daha 17 yaşında olmasına rağmen gelecek vaad eden bir kız bu. Takip etmenizi şiddetle öneriyorum. I Blame Coco'dan sonra 6 kişiden oluşan, reggae/pop/electro'yu başarılı bir şekilde harmanlayan boyband Kid British'i izledik. Umarım bu yaz Türkiye'de kendilerini izleyebiliriz. Kid British'ten sonra Fransız grup Birdy Nam Nam'ın konserine gittik. Grup 4 DJ'den oluşuyor ve şimdiye kadar adlarını hiç duymamış olmamıza rağmen oldukça başarılı bir grup! Justice ve Daft Punk'ın güzel bir karışımı diyebiliriz kendilerine. Burdan çıkıp festivaldeki favori gruplarımdan biri olan İngiliz grup Mongrel'e gittik. Mongrel 6 kişiden oluşan ve politik şarkı sözleriyle tanınan bir İngiliz grubu ve sahne performansları da fazlasıyla etkileyici. Grubun bu sene içinde büyük başarı elde edeceğine inanıyorum.

Festivaldeki 2.gün benim için maalesef biraz erken geldi. Simplon'da Norveçli grup The New Wine'ı izlerken baş ağrısı ve boğaz ağrısı benim için festivalin sonu anlamına geldi.

Genel olarak festivale baktığımda geçen seneye göre beni daha az etkileyen grup oldu; ancak geçen seneye göre festivale ilgi çok daha fazlaydı. 2 gecede toplam 21 grup izleyebildim. Festivaldeki favorilerim: Kid British, Esser, Mongrel, Fight Like Apes ve Birdy Nam Nam.

Saturday, December 13, 2008

The Do





The dooo the dooo diye inleyen ben sonunda onları İstanbul’da izleme şansı buldum!

Aslında bu haykırışlarım boşaydı...Onları Ocak ayında Groningenda yapılan Eurosonic festivalinde keşfetmiştim ve ilginç bir şekilde grup türkiyede tanınmaya başlanmıştı. Aslında diğer genel tüm konserlerde olan şey onların başına gelmedi... Ben sadece radyoda dönen şarkıları “On my shoulders” ve “At last” ‘in bilindiğini ve bu şarkılardan sonra izleyecilerin konser alanını terk edeceğini düşünüyordum ama öyle olmadı..Meğer türk genci yeni gruplara ilgililermiş ve cd alıyorlarmış!

Björk benzeri ama sesi çok daha tatlı olan Finli Olivia yine ilginç kıyafet seçimleriyle sahnedeydi. Fransız arkadaşı Dan’de sahneye bir Türk bayrağı t-shirt’üyle çıkıp izleyicilerin gönlünü almayı başardı. Duru sesiyle hepimize şarkıları söyletmeyi başaran The Do’yu 2. kez izlemek çok güzeldi. Her ne kadar Yeni Melek konser mekanı için yanlış tercih olduysa da yine de oldukça hareketli ve samimi bir konserdi. Bu arada sahne önündeki susayan izleyeciye su veren Olivia’nın tatlığına söyliyecek birşey bulamıyorum : )

Yine gelin dı dooooooooooooo!

Tuesday, December 9, 2008

Islands of Music

Lastfm'in taglediği müzik adacıklarından oluşan bu haritaya gerçekten bayıldım! : )

http://playground.last.fm/iom

Spin Magazine

Eskiden bişeyler karalar Reset'e gönderirdim falan ama şimdi işler büyüyor sanırım... a
Amatör kamerayla yapacağım konser öncesi röportajlar ve konser çekimleri artık Spin dergisinin yayınlayacağı Spin Earth web sitesinde yayınlanacak. Aslında işe umarsamayarak başlamıştım ama sanırım işler büyüyecek....bakalım nasıl olacak diye bende merak etmiyor değilim. İlk çekim'i bu cumartesi yeni melekte yapılacak olan The Do konserinde yapıcam. Keşke The Do'yu Babylon sahnesinde izleyebilsekdik ama İstanbul'a geliyorlar ya, bu da bize yeter diyelim! :)

Tuesday, December 2, 2008

2008'in en iyileri

2008'e veda etmemize 1 ay'dan az kaldı ve herkes 2008'in en iyi albümleri listesini çıkardı. Düşündüm,taşındım ve ben aralarında sıralama yapmadan adları yazmaya karar verdim. Mutlaka dinleyin!!

MGMT – Oracular Spectacular
The Do – A mouthful
Hercules & Love Affair – Hercules & Love Affair
Duffy- Rockferry
R.E.M – Accelerate
Lykke Li – Youth Novels
My Morning Jacket – Evil Urges
Black Kids – Partie Traumatic
Glasvegas- Glasvegas
Coldplay - Viva La Vida Or Death And All His Friends
TV On The Radio – Dear Science