Wednesday, June 4, 2008

Pinkpop festival


Dünyada senelik olarak düzenlenen en eski müzik festivali olan Pinkpop, Hollandanın güneyinde Landgraafta 30 Mayıs-1 Haziran tarihleri arasında yer aldı. Bu sene 39.su gerçekleştirilen festivalde 3 ayrı sahnede toplam 39 sanatçı yer aldı ve her gün 60.000’i aşan seyirci vardı alanda. Ben ilk günü kaçırmama rağmen Cumartesi ve Pazar günleri ordaydım ve festivalin güzel havasını solumayı başardım.

Gittiğim ilk gün olan Cumartesi, akşamüstüne kadar çok ilgimi çeken bir grup olmadığı için daha çok festival alanını gezip aktiviteleri gözlemledik. Guitar hero,tırmanma ağacı ve masaj en fazla ilgi gören aktivitelerdendi. Ana sahnenin yanındaki çadırda akşam saatlerine doğru ard arda Justice ve Groove Armada yer aldı. Çadır seyircilerle dolup taşsada ve sahneyi görmemek mümkün olmasada onları canlı dinlemek çok güzeldi. Yağmurun performanslara denk gelmesi yüzünden çamura batmış olsak da Groove Armada performansında lazer show’da yapıp hepimizi bolca eğlendirdi. Groove Armada ile aynı zamanda 3FM sahnesinde The Verve vardı. Son 2 şarkılarına yetişebildik ve tabiiki son şarkıları herkesin bildiği “Bittersweet Symphony” oldu. Ordan ana sahneye yol aldık ve Foo Fighters’ı beklemeye başladık. Grup oldukça canlı bir konser verdi, konserin bir kısmını da akustik götürüp farklı bir performans sergiledi. Ana sahnedeki ses ve görüntü sisteminin de kusursuz hazırlanmış olması da büyük bir artıydı.

Festivalin 3. ve son günü olan Pazar günü ise Cumartesi gününe göre farklıydı. Öncelikle yaşadığımız ulaşım sorunu yüzünden çok yorgunduk ve maalesef akşama kadar olan sanatçılar çok etkileyici değildi. Ana sahnede öğle saatlerinde “Fiction Plane” adlı grup yer aldı. Müzikleri inanılmaz Bon Jovi’ye benziyor diye düşünüyorduk ki şans eseri solistin Bon Jovi’nin oğlu olduğunu öğrendik. Pek tanınmayan bir grup olsada cazip bir tınısı olmasından seyircileri kendilerine çekmeyi başardılar. Aynı saatlerde 3FM sahnesinde yer alan “The Wombats”’in birkaç şarkısını sevmeme rağmen sahne performanslarında zayıf kaldılar. Yine aynı saatte akşamüstü çıkan “The Hives” ‘da beklentilerimin altındaydılar. “The Wombats”’ten birkaç şarkı dinleyip ana sahnenin yanındaki sahneye giderken Patrick Watson konsere başlamıştı, ancak çok ilgi görmedi. Ondan hemen sonra seyircilerin yoğun ilgi gösterdiği İngiliz sanatçı Kate Nash başlarda konsere biraz detone başlasa da sonlara doğru hatalarını telafi etti.

Kate Nash’den sonra akşamüstü ana sahnede Alanis Morisette yer alacaktı. Biz de sahne önüne geçmek için son bir kez daha şansımızı denedik ve bir Türk güvenlik görevlisi sayesinde içeri girmeyi başardık! Ortalarda görülmeyeli fazlaca kilo almış olan Alanis Morissette aslında performansından hiçbir şey kaybetmemişti ve duygusal şarkılarıyla bazı hayranlarını ağlatmayı bile başardı. Ayrıca aynı gün onun doğumgünü olması nedeniyle hep birlikte ona “Happy Birthday” şarkısı söyledik ve sonra sahne önünden ayrıldık. Burdan festival alanına kuşbakışı bakmak için yol aldık. Alandaki vinç sayesinde 5-6 dakika boyunca tepeden alana bakma ve güzel fotoğraflar çekme fırsatımız oldu. Hemen ardından yine ana sahnedeki Queens of the Stone Age’den güzel şarkılar dinledik ve akşam saatlerine doğru da diğer sahnede Roisin Murphy yer aldı. Kendisi bizi güzel sesiyle mest etti. Umuyorum bu ay Efes Pilsen One Love’da da performansı bu kadar iyi olur. Festivalin kapanış performansı Rage Against the Machine oldu. Hapishane kostümleriyle geldikleri sahnede adeta seyircileri coşturdular ve 1,5 saat boyunca herkesi zıplattılar.

Kısacası birçok ünlü ismi birkaç günde görme fırsatı bulduğum güzel bir festival oldu bu. Yaşadığımız ulaşım zorluğuna ve havada uçuşan biralardan nasibimizi almamıza rağmen festivalden büyük zevk aldım. Umarım birgün Türkiyede de bu kadar uzun soluklu ve başarılı bir festival gerçekleştirmeyi başarırız.


Ps: Bu yazım ve festival fotoğrafları bu ayki Reset! dergisinde yayınlanıyor Feist yazısıyla birlikte...Fotoğraflara oradan bakabilirsiniz.
www.resetmagazine.net

No comments: