Sunday, September 6, 2009

Rock En Seine


Geçen seneki Hollanda festivalleri çıkarmamdan sonra aslında bu sene Türkiye’de fazla kişinin de ilgi göstermediği bir Fransa festivali olan Rock En Seine’e gitmeye karar verdim. Peki neden Rock en Seine? Glastonbury, Bennicasim, Woodstock dururken Fransa’da festival mi olurmuş demeyin!


Aslında hikaye tamamen Oasis takıntımdan dolayı başladı. Ocak ayında Düsseldorf’a Oasis’i izlemeye gitmiştim;ancak Liam hastalandığı için konser ertelenmişti. O gün konserin ertelenmesinden sonra başıma gelen traji komik olaylar zinciri de işin cabasıydı. Böylece Oasis’i izlemenin yollarını aradım. Onların myspace’ine bakarken ilk defa Rock En Seine’in adını duydum ve websitelerine girdim. 2003 yılından beri düzenlenen bu festival Paris’in hemen dışında, Sen nehrinin hemen dibinde yer alıyordu ve bu seneye kadar festival P.J.Harvey, Pixies, Queens of the Stone Age, Arcade Fire, Franz Ferdinand, Foo Fighters, Robert Plant, Morrissey, Kasabian, Radiohead, R.E.M, Björk, Feist gibi birçok inanılmaz isme yer verdi. Zaten festivalin yer verdiği isimleri görünce bu festivali kaçırmamalı demiştim. Ayrıca geçen sene Amy Winehouse’u bile book eden; ancak tahmin edebildiğiniz üzere Amy’nin iptal ettiği konserler arasındaydı Rock En Seine.


Geçtiğimiz sene 3 gün süren festivalde yaklaşık 60.000 seyirci festivale katılmış. Rock en Seine bu sene ise Oasis, MGMT, Klaxons, Yeah Yeah Yeahs, Metric, Vampire Weekend, Faith No More, The Prodigy gibi büyük isimleri ağırlıyor. Ben ise festivale katılacağım için deli gibi heyecanlıydım.


Lowlands sonrası Paris’e geldikten 2 gün sonra festival başladı. Line-up’ı Lowlands’den çok da farklı olmadığı için sadece ilk günene katıldığım festival kesinlikle bundan önce katıldığım festivallerden farklıydı. Bu kez snob Fransızların yanında ingilizce konuşarak hayatta kalmaya çalışıyordum. Bir de tabii Oasis’in son konseri olan V festivalini yine Liam yüzünden iptal ettiğini duyunca ister istemez hafif bir gerginlik hissetmeye başladım. 2. bir iptal olursa herhalde Liam’ı linç ederim diye düşünmeye başlamıştım Paris yolunda...


Festival alanı St.Cloud adında bir parkta yapılıyor. Oraya gidebilmek için uzun bir metro yolculuğuna katlanmanız lazım. Bu arada metro’dayken festivalin ilginç reklamları gözüme çarpıyor. Burada Bloc Party, Oasis gibi festivale katılacak grupların şarkı sözlerini yazmışlar. Metro’dan indiğim zaman Sen nehrinin üzerinden bir köprüden geçip festival alanına giriş yapıyorum. Reset adına badge’imi alıyorum, hiç aranmadan backstage’in oradan içeri giriyorum. Festival alanını keşfediyorum; Converse, Heineken ve SFR alanı işgal etmiş durumda. Alandaki 3 sahneyi keşfediyorum. Alan yerdeki sararmış çim/ot ve ağaçlardan oluşuyor. Ana sahnedeki ilk act Just Jack...Şarkılarına aşina olduğum ama kendilerini pek tanımadığım bir grup. Yine de eğlenceli bir başlangıç oluyor benim için. Ardından diğer sahne de catchy pop şarkılarıyla bilinen Keane’e göz atmaya gidiyorum. İyi ses, iyi performansıyla çok da seveni olmasam da kendini dinletmeyi başarıyor. Bu arada 2. ve 3. sahneler alanda birbirlerine çok yakın olduğu için birinde konser bitmeden diğeri başlayamıyor..Başlarsa da 5 dakikalık bir gürültü cümbüşü oluyor. Keane’den sonra festivalin en çok merak ettiğim isimlerinden biri olan Yeah Yeah Yeahs için yerimi kapıyorum. Solist .... Juliette Lewis tarzı ilginç kıyafetleriyle karşımıza çıkıyor. ... ile konsere başlıyor ve sırasıyla yeni albümünden tüm şarkıları söyleyerek eskilere doğru geçiş yapıyor. Çok eğlenceliler! Yeah yeah yeahs konserinin bitimiyle karşı sahnede Passion Pit başlıyor. Önceden çok ilgimi çekmeyen gruba yine tavsiye üzerine gideyim diyorum, yanlız solistin sesi Justin Timberlake kadar ince...Birkaç parçadan sonra pes ediyorum ve ana sahneye Vampire Weekend için yaklaşıyorum. Aslında onları geçen hafta Lowlands’de izledim; ama belki burada daha iyi bir performans sergilerler diye bakıyım deyip kendimi çimlerin üzerine atıyorum. Konser boyunca seyircilerle Fransızca konuşan solist geçen haftaya göre havasında, Paris havası yaramış sanırım!


Ve Oasis...

Vampire Weekend sona erince hızla sahne önüne doğru gidip yerimi kapayım diyorum. Nasıl olsa bir kez Oasis’i kaçırdım, bu sefer yakalamışken önlerden bir yerlerden izleyim bare. Kalabalık inanılmaz, 1 saat öncesinden binlerce kişi yerini almış 90’ların efsanevi grubunu bekliyor. O arada itiş kapış yaşanıyor, hatta ben bir Fransız çocukla tartışıyorum. Neyse yerimizi koruma çabası içindeyken Oasis’in saati gelip çatıyor..Heyecanla bekliyoruz. Saat 22:10. Sahneye biri çıkıyor ve Fransızca birşeyler diyor, herkes arasında konuşmaya başlıyor. Ardından ingilizce Noel ve Liam’ın sahne arkasında soyunma odasında büyük bir kavga ettiğini ve bu yüzden bu konser dahil olmak üzere tüm Avrupa turnesini iptal ettiğini söylüyor. Kulaklarıma inanmıyorum! 2. defa başıma böyle birşey geliyor.Onbinlerce kişi Oasis’in çıkmamasının şaşkınlığı içerisinde, yuhalamaya, bağırınmaya başlıyor. LED ekranlarda “Oasis gig is cancelled due to alternacation” yazıyor. Hala inanamıyorum. O arada sahne üzerinde insanlar koşuşturuyor, ben de dahil olmak üzere seyirciler belki son bir umutla Oasis sahneye çıkar sanıyor; ancak Oasis yerine farklı bir grup sahneye çıkıyor.


Bu da bana bir ders oluyor. Artık şanssızlık mı dersiniz ne dersiniz bilemem; ama Oasis’i dünya gözüyle görmek bana kısmet olmayacak sanırım. Sinirli bir şekilde festival alanından çıkarken yine backstage’den dolanıyorum, o arada Oasis’in bordo rengindeki otobüsünün hareket ettiğini görüyorum.. Ve içerdeler! Otobüsün camından onları görüyorum... Eş zamanlı olarak festivcal alanından ayrılıyoruz. Otele döndüğüm zaman internette Noel’in yaptığı official açıklamaları okuyorum. Noel bir gün daha Liam’a katlanamayacağını ve Oasis’ten ayrıldığını belirtiyor. Twitter’da ise festival’de çalan Amy Macdonald şunları yazmış: “Aman tanrım, Liam sahne arkasında Noel’in gitarını kırdı!”.


Kardeşlerin arasındaki anlaşmazlığın bu boyutlara varması beni çok üzdü; ama sanırım bu kadar yol kat ettikten sonra ikinci kez onları izleyememek en çok içime oturan şey oldu. Yine de olayların boyutları bu kadar ciddiyse sanırım kardeşlerin ayrılmaları herkes için en doğru karar gibi gözüküyor. Oasis’in kendi içindeki problemler hem organizatörleri zor durumda bıraktı, hem de seyircilere büyük bir hayalkırıklığı yaşattı.

Umarım bir dahaki sefere onları görebilirim, tabii o zaman hala Oasis olursa...


No comments: