Monday, August 4, 2008

Lenny Kravitz



Yazın en çok beklediğim konseri için Kuruçeşme Arena’ya doğru yol aldık. Trafik o kadar yoğundu ki Taksim’den konser alanına gitmemiz 1 saat sürdü. Saat 9’da içeri girdik, içeceklerimiz aldık ve konserin başlamasını beklemeye başladık. Alan tıklım tıkış kalabalık değildi ancak yine de oldukça ilgi vardı. 1 saat kadar geç başlayan konsere Lenny Kravitz yeni albümünden şarkılara yer vererek başladı. Konsere geç başladığı için ben biraz tepkiliydim ama nedense çoğu kişi lounge havasındaydı. Yeni albümünü pek kimse bilmiyor olucaktı ki eşlik edenlerin sayısı azdı. İlk 4 şarkı benim için fazlaca enstrümental oldu, caz konseri havasında, her şarkı 10 dakikaya yakın geçti. Sonra eski ve bilindik “American Woman”, “Stillness of Heart”, “It Ain’t Over till It’s Over”, “Fly Away” gibi şarkılar çalınınca seyircilerle birlikte biz de coşmaya başladık ve keyfimiz yerine geldi. Bir ara sanatçı sahneden inip seyircilerin arasına karıştı ve omuzlar üstüne alındı. Bis’te “Are you gonna go my way” ile konseri bitiren şarkıcı beni konserin başlarında biraz hayal kırıklığına uğratmış olsa da Lenny Kravitz’i dünya gözüyle izlemek güzeldi.

Monday, July 21, 2008

İstanbulda bir yaz...


Sıcaklarla cebelleşirken yaz konserleri ve festivalleri de son hızla devam ediyor. Bu sene geçen seneye göre çok daha verimsiz geçiyor bence. Uluslararası Caz Festivali saymazsak ilgimi çok da çeken bir şey yok açıkcası. Bu sene Masstival’e gitmedim, Radar Live’ı özlemekteyim ve RnC’nin yokluğunu hissetmekteyiz.

Uluslararası Caz Festivali kapsamında geçtiğimiz haftalarda Pink Martini konserine gittim. Yoğun katılımın olduğu konserde Pink Martininin performansı müthişti. Adeta bir CD’den çalıyormuş gibi mükemmeldi performansları. Dünyanın birçok ülkesinden seçtikleri şarkılarıyla yıldızlar altında herkesi büyülemeyi başardılar. Çok merak ettiğim Rufus Wainright’ı maalesef kaçırıyorum..Ay sonunda yapılacak Lenny Kravitz konserini dört gözle bekliyorum.


Bu arada Pozitif organizasyonuyla 4 Ekim’de gerçekleşecek olan ve R.E.M’in de katılacağı festival’de yılın organizasyonlarından olacak!

Tuesday, June 24, 2008

Efes Pilsen One Love 7


Uzun zamandır üzerinde tez yazdığım festivali görme zamanı sonunda gelmişti. Geçen sene Efes ailesinin bir parçası olarak çalıştığım Efes Pilsen One Love festivaline bu sefer Pozitif ekibi ile çalışarak katıldım. Açıkcası oldukça heyecanlıyım; çünkü bu festival hem Pozitifteki uzun dönemli stajımın başlangıcıydı hem de tezde yazdığım değişiklikleri gerçek hayatta görme şansıydı.

Cumartesi sabah erkenden Santralistanbul’daydım. Alanı Park Ormanla karşılaştırdığımızda çok daha geniş ve yeşillikli bir ortamdı. Aktiviteler ve yemek standları alana çok daha iyi yayılmış, seyircilere çok daha rahat bir ortam yaratılmıştı. Cumartesi gününün favorileri Bedük, Yelle ve Roisin Murphy diyebilirim. Fransız Yelle’i Ocak ayında Eurosonic festivalinde seyretmiştim; ama onu kuliste görünce güzelliğine de hayran kaldım. Roisin Murphy’i de Pinkpop festivalinde izledikten sonra zaten iyi bir performans çıkaracağından emindim , ayrıca çok da cool kadın :)

Pazar günü festivale katılım çok daha fazlaydı. Özellikle Shantel ve Gogol Bordello’nun sahne alacak olmasıyla festival alanı dolup taştı. Ben de kuliste sanatçı röportajlarıyla ilgilenirken, SNEK ekibine küçük bir yardımda bulunup Shantel ile röportaj yaptım. Shantel gerçekten çok tatlı biri. Sahneye çıkmadan da Türkçe öğrenmeye çalışıyordu, konuşmamız sırasında :) Avrupa Şampiyonasında bu sene kupayı Türkiyenin almasını istediğini söyledi ...

Kısacası One Love festivali bundan önceki senelere göre birçok değişiklik yaptı ve çok da başarılı oldu. Mekan değişimi ve aktivitelerin arttırılması gerçekten olumlu değişimlerdi. Guitar hero ve Karaoke’ye gösterilen ilgi oldukça yoğundu. Yemek kuyrukları biraz fazlaydı ama onu da görmemezlikten gelelim artık. Ayrıca Santralistanbul’un dört bir yanında yankılanan ezan sesini festivalde kamufle etmekte de gayet başarılı olundu. Bazı yazarlar tarafından tartışılan 2 güne 2 farklı konsept geliştirme fikri bence oldukça başarılı bir çalışma oldu. Benim için de koşuşturmacanın arasında keyifli vakit geçirdiğini gözlediğim gençleri izlemek çok güzeldi.
Efes Pilsen ve Pozitif ekibini başarılı organizasyonlarından dolayı kutluyorum.

Friday, June 13, 2008

AFAC - Bisiklet mezarlığı


2 hafta önce Pinkpop'a gitmeden önce tren istasyonuna bıraktığım bisikletim AFAC denilen şirket tarafından götürülmüştü. Bende fazlasıyla bu duruma sinirlenmiştim...Adamların işi gücü yok bisiklet polisi olarak etraftan bisikletleri götürüyolar :) Herneyse, bugün ancak zaman bulabildim ve AFAC'ın bisikletleri götürdüğü merkeze gitmek için arkadaşımla yola çıktım. Bir yer bu kadar mı alakasız bi alanda olabilir?!?! Bir de Hollandada otobüs şöförlerinin grevde olması nedeniyle mekana taksiyle gitmek zorunda kaldık. Adeta bisiklet mezarlığı olan bu alanda neyseki bisikletimi bulmak kolay oldu ve sonunda bisikletime kavuştum. :) Hollandada bisikletinizin çalınması ya da AFAC tarafından götürülmesi aynen arabasız kalmanız gibi birşey. Herneyse bisiklete kavuştum ;ancak dönüş yolu çok daha eğlenceliydi. Nerede olduğumuz bile bilmeden bisikletle geri dönmeye çalıştık, deli gibi yağmur başladı ve yarım saat bisiklet yolculuğundan sonra bir de yanlış tarafa doğru gittiğimizi öğrenip geri dönmek zorunda kaldık. Bu arada yel değirmenlerinin de arasından gittik... Tipik bir Hollanda günü geçirdim anlayacağınız.

Unutmadan, bu aralar görülmeye değer konserler olmadığı için maalesef Amsterdamdaki konser sezonunu kapatmış bulunmaktayım. Önümüzdeki hafta İstanbul'a taşınıyorum, yeni bir staj ve uzun süredir üzerinde çalıştığım One Love festivalini de görme fırsatı bulacağım. Ne kadar burada sık sık söylenmiş olsam da, Amsterdam'ı özleyeceğim.

Monday, June 9, 2008

Vondelpark Sahnesi


Bugün evimin karşısındaki, Amsterdam'ın en büyük parkı olan Vondelparktaydım. Hava güneşli ve sıcak olduğundan park inanılmaz doluydu. Vondelpark Amsterdamda en çok sevdiğim mekanlardan biri, insana inanılmaz huzur veriyor. Maalesef İstanbulda şehrin stresinden uzaklaşıp yakınlarda huzur bulabileceğimiz bir alan olmadığı için Vondelpark'ın keyfini sürmeyi seviyorum.

Ayrıca bu haftasonundan itibaren yaz sonuna kadar parktaki açık hava sahnesinde çeşitli gruplar burda konser vermeye başladı. Ne ararsanız var...Klasik,dans,jazz... 150-200 kişinin rahatlıkla konserleri izleyebileceği bir alan yaratılmış ve herkes gelip ücretsiz olarak bu konserleri izleyebiliyor.
Benim için de çimlere uzanmış, güneşin keyfini çıkartırken canlı müziği dinlemek ayrı bir güzel oldu. Bu yaz yolunuz Amsterdama düşerse, bir uğrayıp bakın derim.

Wednesday, June 4, 2008

Pinkpop festival


Dünyada senelik olarak düzenlenen en eski müzik festivali olan Pinkpop, Hollandanın güneyinde Landgraafta 30 Mayıs-1 Haziran tarihleri arasında yer aldı. Bu sene 39.su gerçekleştirilen festivalde 3 ayrı sahnede toplam 39 sanatçı yer aldı ve her gün 60.000’i aşan seyirci vardı alanda. Ben ilk günü kaçırmama rağmen Cumartesi ve Pazar günleri ordaydım ve festivalin güzel havasını solumayı başardım.

Gittiğim ilk gün olan Cumartesi, akşamüstüne kadar çok ilgimi çeken bir grup olmadığı için daha çok festival alanını gezip aktiviteleri gözlemledik. Guitar hero,tırmanma ağacı ve masaj en fazla ilgi gören aktivitelerdendi. Ana sahnenin yanındaki çadırda akşam saatlerine doğru ard arda Justice ve Groove Armada yer aldı. Çadır seyircilerle dolup taşsada ve sahneyi görmemek mümkün olmasada onları canlı dinlemek çok güzeldi. Yağmurun performanslara denk gelmesi yüzünden çamura batmış olsak da Groove Armada performansında lazer show’da yapıp hepimizi bolca eğlendirdi. Groove Armada ile aynı zamanda 3FM sahnesinde The Verve vardı. Son 2 şarkılarına yetişebildik ve tabiiki son şarkıları herkesin bildiği “Bittersweet Symphony” oldu. Ordan ana sahneye yol aldık ve Foo Fighters’ı beklemeye başladık. Grup oldukça canlı bir konser verdi, konserin bir kısmını da akustik götürüp farklı bir performans sergiledi. Ana sahnedeki ses ve görüntü sisteminin de kusursuz hazırlanmış olması da büyük bir artıydı.

Festivalin 3. ve son günü olan Pazar günü ise Cumartesi gününe göre farklıydı. Öncelikle yaşadığımız ulaşım sorunu yüzünden çok yorgunduk ve maalesef akşama kadar olan sanatçılar çok etkileyici değildi. Ana sahnede öğle saatlerinde “Fiction Plane” adlı grup yer aldı. Müzikleri inanılmaz Bon Jovi’ye benziyor diye düşünüyorduk ki şans eseri solistin Bon Jovi’nin oğlu olduğunu öğrendik. Pek tanınmayan bir grup olsada cazip bir tınısı olmasından seyircileri kendilerine çekmeyi başardılar. Aynı saatlerde 3FM sahnesinde yer alan “The Wombats”’in birkaç şarkısını sevmeme rağmen sahne performanslarında zayıf kaldılar. Yine aynı saatte akşamüstü çıkan “The Hives” ‘da beklentilerimin altındaydılar. “The Wombats”’ten birkaç şarkı dinleyip ana sahnenin yanındaki sahneye giderken Patrick Watson konsere başlamıştı, ancak çok ilgi görmedi. Ondan hemen sonra seyircilerin yoğun ilgi gösterdiği İngiliz sanatçı Kate Nash başlarda konsere biraz detone başlasa da sonlara doğru hatalarını telafi etti.

Kate Nash’den sonra akşamüstü ana sahnede Alanis Morisette yer alacaktı. Biz de sahne önüne geçmek için son bir kez daha şansımızı denedik ve bir Türk güvenlik görevlisi sayesinde içeri girmeyi başardık! Ortalarda görülmeyeli fazlaca kilo almış olan Alanis Morissette aslında performansından hiçbir şey kaybetmemişti ve duygusal şarkılarıyla bazı hayranlarını ağlatmayı bile başardı. Ayrıca aynı gün onun doğumgünü olması nedeniyle hep birlikte ona “Happy Birthday” şarkısı söyledik ve sonra sahne önünden ayrıldık. Burdan festival alanına kuşbakışı bakmak için yol aldık. Alandaki vinç sayesinde 5-6 dakika boyunca tepeden alana bakma ve güzel fotoğraflar çekme fırsatımız oldu. Hemen ardından yine ana sahnedeki Queens of the Stone Age’den güzel şarkılar dinledik ve akşam saatlerine doğru da diğer sahnede Roisin Murphy yer aldı. Kendisi bizi güzel sesiyle mest etti. Umuyorum bu ay Efes Pilsen One Love’da da performansı bu kadar iyi olur. Festivalin kapanış performansı Rage Against the Machine oldu. Hapishane kostümleriyle geldikleri sahnede adeta seyircileri coşturdular ve 1,5 saat boyunca herkesi zıplattılar.

Kısacası birçok ünlü ismi birkaç günde görme fırsatı bulduğum güzel bir festival oldu bu. Yaşadığımız ulaşım zorluğuna ve havada uçuşan biralardan nasibimizi almamıza rağmen festivalden büyük zevk aldım. Umarım birgün Türkiyede de bu kadar uzun soluklu ve başarılı bir festival gerçekleştirmeyi başarırız.


Ps: Bu yazım ve festival fotoğrafları bu ayki Reset! dergisinde yayınlanıyor Feist yazısıyla birlikte...Fotoğraflara oradan bakabilirsiniz.
www.resetmagazine.net

Saturday, May 24, 2008

Feist





Aynı zamanda Broken Social Scene üyesi olan Kanadalı şarkıcı Feist, solo olarak devam ettiği müzik kariyerindeki dünya turnesi çapında 24 Mayıs gecesi Amsterdam-Paradiso’da konser verdi. Bende konserden 2 ay önce biletimi almış, merakla bu konseri bekliyordum. Konser biletleri 1,5 ay önceden tükenmiş, seyirciler sabırsızlıkla Feist’ı bekliyorlardı.


Saat 9 civarında Feist sahneye çıktı. Konser boyunca, gölge şovları sahnenin arkasında kurulmuş olan perdeye yansıtıldı. Her şarkının temasına uyacak şekilde hazırlanmış olan bu görsel gösteri konsere ayrı bir zevk kattı. Ağırlıklı olarak “Let It Die” ve “The Reminder” albümlerinden şarkılar seslendirdi sanatçı. 1,5 saatlik bu konserde “I Feel it All”,”1 2 3 4”, “Honey Honey”, “My Moon,My Man”,”Inside and Out”,”One Evening” gibi birçok şarkı dinleme fırsatı bulduk Feistdan. Şarkı aralarında çok da güzel itiraflarda bulundu kendisi. Amsterdamı çok sevdiğini ve şehirdeki bisiklet maceralarını anlatırken, aslında bir itirafta bulunup 6 yıl önce Paradiso’da Gonzales ile sahneye çıkacakken space cake yiyip sahneye çıkamamasından bile bahsetti. Bu yüzden de bu gece sahnede olabildiğinden oldukça memnundu. İnsana huzur veren bu sesi canlı olarak dinleyebilmek çok büyük bir mutluluktu. Feist, seyircileri hem sesi hemde sahnedeki samimiyeti ve şirinliğiyle büyüledi, adeta hepimize görsel ve müzikal bir şov yaptı.