Sunday, May 3, 2009

Mine röportajı



" 1990'ların Ajlan&Mine ikilisini hepiniz hatırlarsınız...Yıl 2009 ve Mine elektro-house solo albümü "Benim Günüm" ile yeniden aramızda. Mine, birbirinden güzel şarkılarıyla günümüzün sanatçılarına meydan okuyarak bizi büyüledi. Bu yaza damgasını vuracak bu albüme mutlaka kulak verin! "

Küçüklüğünüzden başlarsak. Müziğe ilginiz nasıl başladı ve bu sektöre nasıl atıldınız?

Ayna karşısında saç fırçası ile şarkı söyleyen çocuktum ben. : > Okul müsamereleri, müzik yarışmaları derken, lisedeki bir müzisyen arkadaşım vasıtasıyla Şehnaz Sam ile tanıştım ve ilk profesyonel müzik grubumuzu kurup, Ece Bar’da çalışmaya başladık.

1990'larda Ajlan'la birlikte bir albüm çıkarmıştınız ve çok başarılı olmuştunuz. Sonra o albümün devamı neden gelmedi?

Ajlan’la müthiş bir uyumumuz vardı vokal açısından, hiç provasız kim hangi notayı söyleyecek, doğal olarak biliyorduk ancak müzikal beklentilerimiz farklıydı, gitmek istediğimiz yönler farklıydı. Ama ikimizde o dönemin şartları ve beklentileri yüzünden ilk solo albümlerimizde oralara varamadık.

Uzun bir süre sizi ortalarda göremedik. Bu süre içerisinde neler yaptınız?

Şarkı söyledim, daha çok Latin, caz ve dans müziği yaptım, çok çok müzik dinledim, yeni olan her müziğe kulağımı açtım, ne istediğimi buldum ve üretmeye başladım. Aslında çok daha önce çıkarabilirdim bir albüm ama bir şey beni biraz daha beklemeye itti. İyi ki beklemişim, tam istediğim gibi oldu : >

Çıkardığınız electro-house albüm "Benim Günüm" projesi nasıl ortaya çıktı? Pop'tan electro'ya geçmeye nasıl karar verdiniz?

Pop müziğini 96’da bıraktım ben, hemen “Oyun Bitti” albümünden sonra… Bu arada, eklemek isterim ki yaptığım o albümleri sevmiyor değilim, bence çok güzel şarkılarım vardı ama ben başka bir şey arıyordum…

Bu arayışımın sonunda zaten bu yeni parçalar çıkmaya başladı. “Benim günüm” projesi, bir karar verme ve uygulama projesi değil, içten gelen bir proje. Ben gerek evde, gerek sahnede, gerekse herhangi bir mekânda dans etmeyi çok seviyorum ve herkes benimle dans etsin istiyorum : >

Bu başarılı albümün yapımında Aydın Tüfekçi, DJ U.F.U.K, Bedük, Mustafa Özşamlı gibi birçok ünlü isimle çalıştınız. Onlarla çalışırken yaşadığınız tecrübeleri biraz anlatabilir misiniz?

Ayrıca müzik direktörüm Genco Arı ve diğer aranjör arkadaşlarım Gökhan Sürer, Kürşat Ülkü, Feryin Kaya ve Burak Irmak’ı da unutmayalım…

Her bir kişi, başka bir kişilik, başka bir ses… Tam da müzikte sevdiğim ve istediğim çokluk. Çoğu aranjör kendi imzasını çok belirgin bir şekilde atmak ister aranje ettiği parçaya ve ben kimsenin yaptığı işe karışmak istemem ama fikirlerimi ve hislerimi yok etmemelerini isterim, aranjenin besteye ve vokale hizmet etmesi gerektiğini düşünürüm. Bu değerli arkadaşlarımla çalışırken, hiçbir söz söylememe gerek kalmadı. Her şey bir bütünlük içinde yürüdü ve tabii ki ayrı fikirler de vardı ama sonuç hepimizi mutlu etti. Onlarla çalışmak beni işin mutfağına daha çok soktu, bilmediğim her şeyi sordum, cevap aldım, öğrendim ve kendi aranjelerimde kullanmaya başladım. Artık kendim bir parçayı tümüyle, nasıl hissediyorsam ortaya koyabiliyorum ama yine de, bu insanların hepsiyle, onlar da istediği sürece çalışmaya devam edeceğim. Bedük’le bir araya gelmek ise benim için inanılmaz bir motivasyon kaynağı oldu, yaptığı işteki başarısı ve enerjisiyle bana bir pencere de o açtı.

Şu an Türkiye’deki müzik sektörü hakkında ne düşünüyorsunuz? 1990'lara göre şu andaki sektör sizce nasıl gelişti?

Müzikal açıdan bakarsak, 90’lı yıllarda pop müziğinde melodiler de, aranjeler de daha zengindi ama alternatif işlerin pek şansı yoktu. Şimdi ise pop müziği, melodi ve aranje açısından bir gerileme yaşıyor ve sürekli cover projeleri yapılıyorken, alternatif kulvarda çok daha güçlü müzikler ve sesler var.

Müzik sektörü ise bütün dünyayla eş zamanlı olarak Türkiye’de de büyük bir gerileme içinde. Madonna’nın plak şirketini bırakıp bir organizasyon şirketi ile anlaşması durumu çok güzel özetliyor. Bence artık plak şirketlerinin yerini böyle büyük organizasyonlar ve müziği destekleyen şirketler alacak.

Türkiye’de satıştan kazanamayacağını anlayan plak şirketleri, büyük yüzdelerle menajerlik anlaşması da imzalatıyorlar sanatçılara ama çoğunun bunun için bir donanımı ve bilgisi yok. Sonuç, albümü olan ama çalışamayan sanatçılar oluyor. Benim gözlemim, bizim müzik sektörümüzdeki disiplinsizliğin iyice arttığı yönünde. Sanatçılar dışında herkes o kadar önemli ki, sanatçılar, bu birtakım büyük insanların arasında arkadaş toplantılarında, çoğu içkili yapılan ve bir yere varmayan konuşmaların içinde kaynayıp gidiyorlar. Sözler tutulmuyor ve sanatçılar büyük ekonomik bunalımlara giriyorlar. Televizyonlarda gösterilen bize, gerçekte olan değil, en azından büyük bir çoğunluk açısından. Bir sektörün gerçek bir sektör olabilmesi için güven gerekir. Batı ülkelerinden olumsuzluklar içinde ayrılan yönümüz bu güven ve disiplin eksikliği…

Genel olarak dünyadaki müzik sektörünün gidişatı hakkında neler düşünüyorsunuz? Albüm satışlarında büyük bir düşüş var, birçok sanatçı online olarak şarkılarını/albümlerini satmakta Bazıları bedava olarak şarkılarını download etme olanağı sağlıyor. Siz myspace üzerinden böyle bir imkân sağlamayı düşünür müydünüz?

Sanırım bir önceki soruda bunun cevabını vermiş oldum. Tek dileğim tabi ki bedava download olayının engellenebilmesi. Bence bütün sanatçılar, cüzi de olsa bir para karşılığında kendi web ya da myspace sayfalarından ya da itunes, türkiye’de ttnet gibi kurulumlar üzerinden download imkânı sağlamalı, daha kaliteli mp3 sloganıyla. Ben de myspace üzerinden şarkılarımı sunacağım.

En çok sevdiğiniz yerli sanatçıları kimler? Esinlendiğiniz, size ilham kaynağı olan türk/yabancı sanatçılar var mı?

Eskilerden birçoğunu seviyorum. Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Barış Manço gibi kendi karakteri ve kişiliği olan her sanatçıyı seviyorum. Dinlediğim müziklere uymasa da bir şarkısıyla bile olsa bana dokunabilen sanatçılar var bu ülkede. Şebnem Ferah ve Teoman’ı çok severim. Turgut Berkes, bence bu ülkenin en önemli, çok yönlü sanatçılarından biridir. Bir Bedük hayranıyım. Genco Arı, İmer Demirer, Sibel Köse, kaybettiğimiz Nükhet Aruca Türkiye’den çok sevdiğim caz müzisyenleri. Yabancıları saymaya kalkarsam bu röportaj bitmez  Massive Attack, Lamb, Moloko, Trentemoller, Uncle, Laika, Royksopp, Tricky, Portishead, Plastikman, Gus Gus, Apparat, Crazy P., Kruder & Dorfmeister, Groove Armada, Imogen Heap, Madonna, David Bowie, Porcupine Tree en çok etkilendiğim, sürekli dinlediğim yabancı grup ve müzisyenler.

Pop müzikten electro müziğe geçiş yapan Hande Yener hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bizim insanımız, sanatçılarımız da dâhil buna, değişime kolay gidebilen bir yapıya sahip değil. İstese de kabullenilecek mi korkusuyla adım atmaktan çekiniyor çoğu sanatçımız. Hande, bunu istedi ve yaptı ve bir yol açtı. Onu içten bir şekilde kutluyorum.

Bundan sonraki projeleriniz neler? Turneye çıkmayı düşünüyor musunuz?

Bu herkese uzun gelen arada aslında iki proje üzerinde çalıştım. Biri “Benim günüm” deki gibi electro-house türündeydi, öteki ise bir trip-hop projesi. Üretirken doğalında ne geldiyse onun üzerinde çalıştım. Nasıl insan bir gün çok enerjik, bir gün depresif olabiliyorsa, ben de tamamen bu değişik ruh hallerimin peşinden gittim. Ve iki proje de bu süreçte beraber gelişti.

Trip-hop bir kış projesi ama önce bir dans albümü daha var sırada. Şu anda “Benim günüm”ün sahnesi için provalarımız devam ediyor. Bu projede Gökhan Sürer, Mustafa Özşamlı ve Kürşat Ülkü ile çalışıyoruz. Üniversite konserleri, festivaller ve diğer klüp sahneleri için hazırlanıyoruz. Dj U.F.U.K ve Serdar Barçın ile bir disco-house projemiz var tamamen sahne için. Bu şu anda hayata geçmiş bir proje. Remix mantığında bir de caz projem var şu anda tasarladığım ve aranjeleri üzerinde çalıştığım. Klasik caz triosu ile “Relax” adını verdiğim ve üç senedir süren projeme de devam ediyorum.

İlerki projelerinizde kimlerle çalışmak istersiniz?

Trentemoller : >

No comments: